YASAKLAR...

Son günlerde AKP'li belediyelerin, belediye işletmelerinde uyguladıkları içki yasağı hakkında yoğun bir tartışma yaşanıyor. AKP'lilerin ve ondan önce Refah ve Fazilet Partililerin yaptıkları bu uygulama yeni bir şey değil. Ancak uygulama yaygınlaştıkça tartışmalar da alevleniyor. Çünkü AKP'li belediyeler artık belediye işletmeleri dışında ''öğretmenevleri'' gibi yerlerde de içki yasağını uygulamaya başladılar. Hatta bununla da yetinilmeyip bazı şehirlerimizde içki satan yerlere ceza kesilmesi, içki ruhsatı almak isteyen lokanta, bar ya da benzeri yerlere ruhsat verilmemesi uygulamalar arasında.

Geçen gün bir televizyon kanalımızda içki yasağı ile ilgili fikirlerini beyan eden rakısıyla ünlü Tekirdağ'ın AKP'li Belediye Başkanı, bebeklerin anason kokusundan rahatsız olduğunu ve içkinin zararlarının herkesçe bilindiği gibi birtakım gerekçelerle Tekirdağ'da neden içki yasağına gereksinim duyulduğunu anlattı.

Tekirdağ Belediye Başkanı'nın sıraladığı bu gerekçelerin benzerlerini AKP'li diğer belediye başkanları da sıralıyor ve içki yasağını savunuyorlar.

Şimdi de yeni bir kutuplaşma yaşanıyor.

İçki içenler ve içmeyenler - inananlar ve inanmayanlar

AKP'liler türban konusundaki yasakla ilgili tepkilerini her fırsatta dile getiriyorlar. Hatta Başbakan Erdoğan , Fransa'daki göçmen ayaklanmasının ardında, uygulamaya sokulan türban yasağının olduğunu bile söylemişti. Türban konusuyla ilgili yaşanan her krizde de türban yasağının antidemokratikliği ile ilgili açıklamalar yapılıyor.

En son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Leyla Şahin 'in başvurusu ile ilgili verdiği gerekçeli karardan sonra da benzer değerlendirmeler yapıldı.

Leyla Şahin, AİHM'de türban yasağı ile ilgili açmış olduğu davayı, türban yasağının ''inananlarla inanmayanlar'' arasında ayrım yarattığı gerekçesine dayandırmıştı.

Tabii Başbakan, mahkeme kararının ardından ''Fransa da dahil hiçbir Avrupa ülkesinde türban yasağı yok'' diyerek Fransa ile ilgili yorumunu değiştirdi sonra. AİHM'nin Leyla Şahin kararından sonra benzer değerlendirmeleri diğer AKP'liler de yaptılar. TBMM Başkanı Arınç , ''mücadele edenlerin sonunda özgürlüklerine kavuştuklarını'' belirtti; ''AİHM kararına karşın özgürlükler konusunda mücadeleye devam!'' .

Hiçbir konuda yasakların savunuculuğunu yapamayız, özgürlüklerden yana olmalıyız. Ama yalnızca kendi özgürlüğümüzü değil, başkalarının da özgürlüklerini savunmalı ve korumalıyız. Bu anlayışı iktidarda bulunanlardan beklemek de her yurttaşımızın hakkıdır. Ama türban yasağı ile inananlar ve inanmayanlar arasında ayrım yapıldığına inananlar, şimdi benzer bir ayrımı içki içenler ve içmeyenler arasında yapıyor.

Kuşkusuz içki içmek çağdaşlığın bir koşulu değil, içki içmemek de çağdışılığın bir göstergesi sayılamaz. Ama içki içenlere yasak koymanın ne kadar çağdaş olduğu tartışmalıdır. Tabii çağdaş olmak gibi bir niyet varsa ortada.

Yasaklar ve özellikle türban yasağı konusunda her daim ne kadar hassas olduğunu belirten, türbana getirilen yasağın antidemokratik bir uygulama olduğunu her fırsatta beyan eden bir siyasal anlayışın, içki yasağı ile ilgili gerekçeleri (içkinin sağlığa zararları dışında!) nedir acaba? Hani yasaklara karşıydınız? Hani ''yasakları savunmak kimseye onur, şeref getirmez'' di.

İçki içmek veya içmemek, inanmak veya inanmamak kişilerin kendi tercihlerine bırakılmalıdır. Çağdaşlık-özgürlükçülük bunu gerektirir. Çağdaş devletler bu tercihleri kişilere bırakırken, tercihleri oluşturan iradenin özgürce yeşerebileceği bir ortamı yaratır ve onu korurlar.

AİHM'nin türban konusunda verdiği kararı beğenmeyen, bunu özgürlüklere karşı yapılmış bir darbe, hatta çifte standart olarak yorumlayanlar, içki yasağı konusundaki heveslerini nasıl açıklarlar? Bu nasıl bir özgürlük anlayışıdır? Şimdi içki yasağına karşı çıkanlara, ''Siz de türban yasağını savunuyorsunuz'' denilecektir. Ancak kısasa kısas değil uzlaşmaya da- yalı bir anlayış hâkim olmalıdır.

AKP'liler, türban takanların olduğu kadar takmayanların, içki içmeyenlerin olduğu kadar içki içenlerin de iktidarı olduklarını unutmamalıdırlar.

İÇERİK ARA