Dr. Gürbüz Çapan
Sayfa Sonuna GitGeri Git
A- A A+

ALTERNATİF SÜREÇ

14 yıl boyunca herkes onu; yaptıklarını, yapamadıklarını konuştu. Ve... Gürbüz Çapan, en samimi sözcükleriyle Alternatif Süreç'e hikayesini anlattı...

İstanbul'un kıyısında, gecekondu ile modern toplu konutların iç içe geçtiği bir beldeyken ,on yıl öncesine kadar bir köyden farksızken, bir kaç yıl içinde HABİTAT ödülünü alarak dikkatleri üzerine çeken, hakkında en çok konuşulan yerlerinden biri olan. Esenyurt'u, köyden kente çeviren Belediye başkanı doktor gürbüz Çapan , gazetemize konuştu...

HİKAYE NASIL BAŞLADI?

Alternatif Süreç: Esenyurt ve Esenkent'in oluşma hikayesini anlatır mısınız?

Gürbüz Çapan: Esenyurt'ta belediye başkanı olduğumda, 50 bin kadar nüfus vardı. Av tüfeği gibi sağa - sola dağıtılmışlardı. 1 katlı, 2 katlı kaçak yapılar vardı. Geri kalan arazi hisseli satılmıştı. Onlara bir şey yapamadık. Ama bunu önlemek için, örnek olsun diye Esenkent projesini geliştirdik, gerçekleştirdik. Kent nedir, insanlar nasıl bir kentte yaşamalılar diye düşündük. Kentlilik, sadece kentte ev edinmek değildir. Bir evin olsun ama... Arabaların işgal etmediği, yayaların rahatça yürüdüğü, çocukların oyun oynayabildiği, 2 - 3 tarafı gören evler yaptık. Bunun adı Eski Pera Projesidir. Kreşi, okulu, hastanesi, postanesi, 4 bin kişilik açık hava tiyatrosu, sineması, gezi alanları, bisiklet yolları, yüzme havuzu, tenis kortu, top sahası... Bir kente ne lazımsa hepsinin olduğu bir mekân haline getirmeye çalıştık. Hava kirliliği yaratmayan, bacasız kent yaptık. Birbirini tanıyanların, tanışların olduğu bir mahalle kurduk.
Yerini nasıl bulduk? diiye soracaksınız...Burası Hazine, belediye yeri değildi. Mermeriç adında bir holdingin 5 milyon metrekarelik mülküydü. Önce 1 milyon 100 bin metrekaresini istimlak ederek onu evi olmayanlara dağıttık. Arkasından 2 milyon metrekareyi daha dağıttık.

"SPEKÜLATÖRLERİN 1 NO'LU DÜŞMANI OLDUK"

Bu hareketimizle İstanbul'da arsa spekülasyonu yapanların 1 nolu düşmanı haline geldik. Beni toplantıya çağırdılar. Benimle, "Bu işten vazgeç" diye toplantı yapanlar 5 kişiydiler, herbirinin 5 bin dönüm, 10 bin dönüm, 20 bin dönüm arazileri vardı. "Bunu yaparsan buradan yol olur, her gelen bunu deler, millet bizim anamızı beller ama biz ondan önce senin ananı belleriz" dediler. Hatta birisi bana dedi ki; "Senin adın ne?", Gürbüz Çapan... "Adını değiştiririm, Ayşe Hanım olursun" dedi. 'Olur amca,' dedik.
Bu kadar dehşetli bir kini biriktirip, daha sonra bizi mafya, bilmem ne örgütü haline getireceklerini düşünmemiştik. Doğrusu şunu anladım ki ,Türkiye'de hiçbir hizmet cezasız kalmıyor. Ben ödeyeceğim bedeli biliyordum... Saldırı olacaktı, döveceklerdi, söveceklerdi... Ama doğrusu bu kadar ağır bir suçlama ile karşılaşacağımı beklemiyordum. Önce Komünist'tik, Komünizm yıkılınca bir anlamı kalmadı diiye düşünmüş olacaklar , tuttu "Kürtçü" damgası vurdular . O da olmadığım anlaşıldı, bu sefer mafya yaptılar.Velhasıl bizi çürüttüler. Uzun zaman kampanya yürütüldü ve arkasından çürüme ile biten kampanyayı siyasi linç ile çözmeye çalıştılar.
Daha dün adam bir ifade yazmış, diyor ki; "Bu Ermeni ajanıdır, Ermeni asıllıdır, Ermeniler bunu okutup İstanbul'a Belediye Başkanı yaptılar. Şimdi de ülkenin başına bela oldu. Bundan kurtulun" diyor. DGM savcısı da, işi - gücü kalmamış gibi beni çağırıp ifademi aldı. "Ermeni misin?", değilim... "Ajanı mısın?", bilmiyorum... Bu komediyi yaşıyorum.
Farkındayım: Burada yapılanları doğru yansıtamadık, ne olduğu bilinmiyor. Burada çarkı bozduk, oyunu bozduk... Kimlerin çarkını, oyununu bozduğumuzu tam yansıtamadık.
Garip bir şey oldu, benim hedef kitlem diye kabul ettiğim laik, demokrat Cumhuriyetçiler karşıma geçti. Oysa ki biz burada hayatı yeni baştan, daha eşitlikçi, daha özgür, daha arkadaşça ve daha kollektif hale getirmeye çalışıyorduk.
Türkiye'de kooperatiflerin battığı dönemde, 6 yılda evleri teslim ettik. İnsanlar orada yaşamaya başladılar. Türkiye'nin en ucuz, en modern kentini yarattık ama bizi kamuoyunda "mafya" ilan ettiler.
Felsefede işin esası değil, yansıması önemlidir. Bizim yansımamız kötü oldu. Bunu nereden hissediyorum? Sokağa çıkıyorum, insanlar bana bakıyor; kimisi tedbirli davranmaya çalışıyor. Mesela, Afyon'da yemek yedim lokantacı para almadı. "Niye almıyorsun?", "Abi estağfurullah"... Adam bizi mafya şefi zannediyor. Değiliz diyeceğim, bu sefer dövecekler gibime geliyor. Yakuplu'da bir restoranda yemek yiyoruz, yanıma bir adam geldi ve zorla elimi öptü. Adam benden çok iri, elimi kurtaramadım. "Kimsin?" dedim, "Tophane'de mekanım var abi" dedi. "Tophane neresi?" diye sorunca adam bozuldu. Bunları yaşıyorum. Ya da, adamın birinin birinde alacağı var, biri birine kazık atmış, telefon ediyor; "Abi, şuna söyle de paramı ödesin"... Gelen mektuplar dehşet. Beni bu duruma düşürenler Allahlarından bulsunlar. Ne yapabilirim?
Ben cesurdum, dirayetliydim... Ama cesurluğumu ve dirayetimi halkımın çıkarlarını korumak anlamında kullandım. Ömrüm boyunca, hiç kimsenin sofrasında elim, namusunda gözüm olmadı. Soframı da, namusumu da elletmem, gözletmem kimseye. Bu anlamda tabii ki cesurum, kararlıyım, bu kavganın adamıyım. Ama bu kavganın adamıyım. Bizi, adi bir mafya gibi sundular. Millet adi - udi işlerini bizde çözmeye çalışıyor. Hikaye bu...

"TÜRKİYE'Yİ DÜZE ÇIKARIRIZ"

Alternatif Süreç: Sizin solda ve çağdaş değerlere sıkı sıkıya bağlı olduğunuzu biliyoruz. Esenyurt'un ve Esenkent'in oluşmasında bu yapınızın katkısı var mı?

Gürbüz ÇAPAN: Bende olan katkılar şunlardır; Kars'ta büyüdüm. Kars, Türkiye'nin ilk ve tek planlı kentidir. Yönetim caddesi, bankalar caddesi, ticaret caddesi ayrıdır. Kavga yeri bile ayrıdır. Sokakta kavga edemezsiniz. Sokakta kavga edene CELLO derler. Kayabaşı diye bir mahalle vardır, gider orada kavga edersiniz, daha sonra da ırmakta birbirinizin yüzünü yıkar, geri gelirsiniz. Kars böyle bir kenttir, ben orada büyüdüm.
Solcu büyüdüm. Dev - Genç'liyim. Dev-Genç'liler Türkiye'yi düze çıkarmak isteyen inançlı bir gruptu. Ben o inancın içinde mayalandım. Bu İttihattTerakki ruhudur, Kuvva-i Milliye ruhudur.
Bu, onların eksik bıraktığı, başaramadığı eşitlikçiliğin ruhudur. Onlar hürriyetin arkasında koştular, biz ise onun eksik kalan ayağı eşitliğin arkasında koştuk. Biz Nazım'ın devamıyız, şiir gibiydik.. Sosyal olmamızı, halkımızı sevmemizi buna borçluyuz. Bununla onur duyuyorum. İyi ki, Dev-Genç içinde, Dev-Genç terbiyesiyle büyüdüm.. İnsanlar bilimi kullanarak cesur olmazlar. İnsanları bilinçleri korkak yada cesur eder. Bizim bir hayalperest, maceracı yanımız vardı. Bu yanımızı akılla buluşturunca ortaya ciddi işler çıkıyor. Bakınız, bir gece kondu köyünü kente çevirdik. Fırsat verilirse, Türkiye'yi düze çıkarırız.

"HER ŞEY HALK İÇİN"

Her şeyi halk için yaptık. Biz halkımızı karşılıksız severiz. Gör beni, göreyim seni yok. Biz onları severken bir karşılığı olsun diye bekleyerek sevmedik. Onların yoksulluğu, garibanlığı, akıl fukaralığı bizim için yük oldu hep. Biz onları sırtımızda yük gördük. Bunları kurtardığımızda biz de sırtımızdaki yükten kurtulacağız.

"AMANSIZ SEVDİLER BENİ"

20 yaşından beri kendimi hep sorumlu hissederim. Elimi neye bulaştırdıysam, hep iyi yapmaya çalıştım. İyi Dev-Genç'liydim, iyi doktordum, iyi belediye başkanı oldum. Bütün bunlarda halkın da ciddi katkısı var: Eleştirdiler, belediyeyi bastılar, yürüdüler, bağırdılar, çağırdılar, sövdüler, dövdüler; sevdiler de ama. Amansız sevdiler beni. Ben de onlara layık olmaya çalıştım. Başlarını yere eğmemeleri için elimden gelen her şeyi yaptım. Bize oy veren hiçbir yurttaşımız namerdin önünde boynunu eğmez. Aslanlar gibi işler yaptık ve ben cezaevindeyken, yaptıklarımı koruyamadılar bile. Kullanıcı cahil olunca kullanamıyor. Bir daha terbiye ettik ve kullanıma soktuk.

"GÖKYÜZÜNDE PEYNİR SATSAM, KAPIMA BİRİKİR İNSANLAR"

Alternatif Süreç: Dünyanın önemli ödüllerinden olan HABİTAT için neler söyleyeceksiniz? Bu ödülü nasıl aldınız?

Gürbüz ÇAPAN: Dünyanın önemli ödülü müdür, değil midir bilmem. Ama Habitat demek, insan yerleşmelerinin konferansıdır. Birleşmiş Milletler'in kent ile ilgili bölümüdür. Orada bizi, "Dünyanın yoksul ülkelerinde kent sorununa çözüm" diye sundular. Banka kredisi almadan, kimseye borçlanmadan, halkın kendi dinamiğini örgütleyerek konut yaptım. Esenkent'te ne devletin, ne de başkalarının bir kuruş katkısı yoktur. Esenkent'teki üyeler arsa payını da, alt yapıyı da ödediler. Tiyatro, okul, postane binası, merkezi ısıtma yaptılar. Esenkent'te devletin sadece 2 posta memuru ve 20 öğretmeni var. Bir de üstelik devlete vergi verir Esenkentliler. Halkın kendi dinamiklerini doğru kanalize ettik, doğru örgütledik. Ben doğru önderlik yaptım. Benden evvel Özal da konut yaptı. Milletin kışlık evi yokken, Özal deniz kenarını yazlık siteler ile doldurdu. Dolayısıyla halkın birikimlerini başka alanda kullandılar. Çimento sanayi, demir sanayi, inşaat sektörü gelişti ama olan halka oldu. Ben burada doğrusunu yaptım. İstanbulluların barınabileceği, adam gibi yaşayabilecekleri bir kent kurdum. Şimdi, gökyüzünde peynir ekmek satsam, satılır. Kağıt üzerinde desem ki; şu kadar yerde, şu kadar konut satıyorum, kapıma birikir insanlar. Yapmadım, kötü kullanmadım. Hiçbir kooperatifimiz mahkemelik olmadı. Esenkent'te herkes birbiriyle merhabalaşıyor, selamlaşıyor.

"DAĞISTANLI, DAĞLIYIM"

Alternatif Süreç: Kendinize özgü bir tavranız ve eğilmezliğiniz var. Bu yapınız nedeniyle politika ve bürokraside sorun yaşıyor musunuz?

Gürbüz Çapan: Yaşıyoruz görmüyor musunuz?..
Biz Dağıstanlıyız, dağdan gelmeyiz. Bunun sebebi nedir? Dev-Genç'liyim ama bunun kökü de var. 1860'ta Şeyh Şamil teslim olduğunda benim dedelerim teslim olmamış, ata binip özgürlüklerine kaçmışlar. Dağıstan kavgası için farklı bir şeydir bu. 1917'den sonra Türkiye'ye geçerler ve Çıldır Şura Hükümetinin kurucularından biri amcamdır. Kars'ta devlet kurmuşlar ve demişler ki; "Eğer Osmanlı kendini kurtarırsa oraya katılırız, kurtaramazsa ölünceye kadar bağımsız kalırız"... Yıl 1918, Şubat. Henüz Mustafa Kemal yok.

"ARTIK ÖLSEM DE GAM YEMEM"

Tabii ben de hep dik durdum. Diyorum ya, kanımda var diye... Ben dağlıyım, kabul ediyorum ki bazılarının anladığı anlamda "medeni" bir insan değilim. Ama kimseye zarar vermedim. Arkama takılanlar, bana güvenenler şehri emanet ettiler, kollamaya, korumaya çalıştım. Bunu yapmaya çalışırken de başıma her türlü bela geldi. Yapmadıkları ne kaldı? Sağken ölümü de gördüm, hapsi de... Aşağıya da düştüm, yukarıya da çıktım. Artık ölsem de gam yemem.

"ESENYURT'UN BANA İHTİYACI YOK"

Bir takım gerizekâlıların anlamadığı bir şey var: Benim gözüm, gönlüm tok. Bir tek üzüntüm var; şurada ciddi bir kültür merkezi yapmak isterdim. Beceremedim, yetişemedim, zamanım kalmadı. Önümüzdeki bir yılda da yetişeceğini sanmıyorum. İstanbul'da olmayan adam gibi bir tiyatro, 3 tane büyük sinema, 2 bin metrekare kapalı alanı olan resim, heykel atölyesi... İstanbul'a imza atacak bir şey bırakmak isterdim. Yoksa, Esenyurt'un bana ihtiyacı kalmadı. Ufak - tefek işler var,onları da halleder ler, başlarına bela gelmez.
Alternatif Süreç: Sayın başkan bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Bu İçeriği Beğendiyseniz Beğen Butonuna Tıklayınız!
Bu Haberin Aramalarda İlk Sayfalarda Çıkmasını İstiyorsanız + 1 Butonuna Tıklayınız!

Sayfa Başına GitGeri Git
0 (0)








Lütfen tüm alanları doldurun. Girdiğiniz bilgiler kesinlikle yayınlanmayacak, başka bir amaçla kullanılmayacaktır.

İÇERİK ARA

Aranacak Kelime